28 Ekim 2023 Cumartesi

Warren Buffett' ın Hayat Hikayesi - Kısa Özet

Warren Buffett, dünyanın en zengin ve en başarılı yatırımcılarından biridir. Ancak onun hikayesi, sadece bir milyarderin hikayesi değildir. Aynı zamanda, küçük yaşlardan itibaren parayı ve yatırımı anlama konusunda olağanüstü bir yeteneğe sahip olan bir adamın hikayesidir.

Buffett, 30 Ağustos 1930'da Nebraska'nın Omaha kentinde doğdu. Büyükbabası, bir bakkal dükkanı işletiyordu ve Buffett, çocukken dükkanda çalışarak para kazanmaya başladı. Bu deneyim, onun parayla olan ilişkisini şekillendirmeye yardımcı oldu.

Buffett, 11 yaşındayken, 38 dolardan üç adet Cities Service Preferred hissesi satın aldı. Hisseler, kısa bir süre sonra 27 dolara düştü, ancak Buffett paniğe kapılmadı. Hisseler 40 dolara yükseldiğinde sattı ve 5 dolar kar elde etti. Bu deneyim, ona sabır ve doğru zamanı beklemenin önemini öğretti.

Buffett, lisedeyken gazete dağıtarak, oto yıkama yaparak ve limonata satarak para kazanmaya devam etti. Ayrıca, Omaha Borsası'nda hisse senedi brokeri olarak çalışmaya başladı.

1947'de Buffett, Columbia Üniversitesi'nde işletme okumak için New York'a taşındı. Üniversitede, Benjamin Graham ve David Dodd gibi ünlü yatırımcılardan dersler aldı.

1951'de Buffett, Columbia Üniversitesi'nden mezun oldu. Daha sonra, Graham'ın New York'taki yatırım firmasında çalışmaya başladı.

1954'te Buffett, Graham'ın emekliye ayrılmasıyla Omaha'ya döndü. Burada, kendi yatırım firması olan Buffett Associates'i kurdu.

Buffett Associates, hızla başarılı oldu. Buffett, şirketini, değerli ve istikrarlı şirketlerin hisselerine yatırım yaparak büyüttü.

1965'te Buffett, Berkshire Hathaway'i satın aldı. Berkshire Hathaway, bir sigorta şirketiydi, ancak Buffett, onu bir holding şirketi olarak yeniden yapılandırdı.

Buffett, Berkshire Hathaway'i, çeşitli sektörlerden başarılı şirketlere yatırım yaparak büyüttü. Şirket, bugün dünyanın en büyük şirketlerinden biridir.

Buffett, yatırım kariyerinde büyük başarılar elde etti. Forbes dergisi, onu dünyanın en zengin insanı olarak sıraladı. Ancak Buffett, sadece parayla ilgili değil. Aynı zamanda, hayırseverlik konusunda da aktiftir.

Buffett, Berkshire Hathaway'in hisselerinin %90'ını Bill & Melinda Gates Vakfı'na bağışladı. Bu bağış, tarihin en büyük hayırseverlik bağışlarından biridir.

Buffett'in hikayesi, inanılmaz bir başarı hikayesidir. Ancak aynı zamanda, küçük yaşlardan itibaren parayı ve yatırımı anlama konusunda olağanüstü bir yeteneğe sahip olan bir adamın hikayesidir.

İşte Buffett'in hikayesinin benzersiz bir özeti:

Bir milyarderin değil, bir dahi yatırımcının hikayesi.

Buffett, sadece parayı doğru zamanda doğru yere yatırarak zengin olmadı. Aynı zamanda, şirketlerin değerini ve gelecekteki potansiyelini anlama konusunda olağanüstü bir yeteneğe sahipti. Bu yetenek, onu dünyanın en başarılı yatırımcılarından biri haline getirdi.

Buffett'in hikayesi, bize, başarılı olmak için sadece yeteneğe değil, aynı zamanda sıkı çalışmaya ve özveriye de ihtiyaç olduğunu gösteriyor.

22 Nisan 2019 Pazartesi

Harry Potter Bakın Nasıl Yazsılmış. J.K. Rowling Anlatıyor.


Çoğu insan, günlük sıkıntılarını biraz olsun unutabilmek için elinden gelen her şeyi yapıyor. Gerek yoğun trafikte, gerek tıka basa metrolarda ya da bir yerden bir yere gitmeye çalışırken akıl sağlığınızı korumak gerçekten büyük bir meydan okuma haline geliyor. Fakat Joanne Rowling böyle bir durumda kendini bir pop şarkısı eşliğinde kaybetmek yerine, uzun bir tren yolculuğunu milyarca dolar servete ve dünya üzerindeki tüm hayranlarına paha biçilemez zevkler tattıracak bir fikre çevirmek için kullandı. Her şey bundan sonra başladı.
“1990 yılında, erkek arkadaşımla beraber, Manchester’da kiralık bir daire tutup oraya yerleştik. Bir süre olabilecek her daireyi inceledik ve bir hafta sonra trenle Londra’ya tek başıma geri dönerken, Harry Potter fikri aklıma geldi” dedi Rowling Urbannette dergisine verdiği bir röportajda. “ Şans eseri, yanımda kalem yoktu ve çok utangaç olduğum için kimseden isteyemedim, o zaman buna çok sinirlenmiştim ama şimdi dönüp baktığımda belki de başıma gelen iyi şeydi bu. Kalemim olmadığı için, kitap ve fikirler hakkında düşünecek tamı tamına dört saatim olmuştu.”

O akşam Rowling, Harry’nin hikayesini yazmaya başladı bile, ama hayat onun karşısına ummadığı zorluklar çıkardı ve bu sebeple
kitabın tamamlanması çok uzun zaman aldı. 1990 yılında Rowling’in annesi, damar sertliği hastalığından vefat edince, taze yazar İngiltere’den Portekiz’e gitmek zorunda kaldı. Portekiz’de gazeteci Jorge Arantes ile olan kısa evliliğinde de aksilikler peşini bırakmadı ve birliktelikleri çok kısa sürdü. Yeni doğmuş kızı Jessica ile Edinburgh, İskoçya’ya taşındılar ve anne kız kendilerini beklenmedik sıkıntıların ortasında buldu. Harvard diploma töreninde yaptığı bir konuşmada Rowling o günleri şöyle özetliyordu: “Modern İngiltere’de evsiz kalmak haricinde olabilecek en kötü durumdaydık.”
Ancak bu zor günlerinde bile kitabı için çalışacak motivasyonu sağlayabilmişti.

Nihayet 1995’te, Harry Potter ve Felsefe Taşı’nın el yazma metnini tamamladı ve yayın evleriyle görüşmeler başladı. Aldığı ilk geri bildirimler yeni bir yazar olan Rowling için hiç de iç açıcı değildi. “İlk üç bölümü gönderdiğim yayın evi, tüm yazdıklarımı bana o kadar hızlı geri gönderdi ki sanırım ellerine geçtiği gün bana iade etmişlerdi,” diye açıkladı Rowling Urbanette dergisine. Fakat 1996’nın Ağustos ayında, Bloomsbury Yayınevi Rowling’in hikayesindeki potansiyeli fark etti ve ona birkaç görüşme yapma şansını verdi. “Ofisimde oturmuş, Quidditch’in kurallarını anlamaya çalışıyordum ve Harry Potter ve Felsefe Taşı’nın garip bir isim olduğunu düşündüm,” şeklinde anlatıyor Barry Cunningham The Scotsman dergisine o günleri . Kendisi o sıralar Bloomsbury’de çalışıyordu.

“Hikayeyi, içerdiği kahramanlık öğesini, üç karakterin arasındaki arkadaşlığı sevmiştim. Baykuşlar ve büyü ise harikaydı.”

Cunningham’ın iç güdüleri onu yanıltmadı. Harry Potter ve Felsefe Taşı 1997’de İngiltere’de raflarda ki yerini almaya başladı ve Harry Potter çağının başlangıcı için ona katkılarından dolayı teşekkür etmek lazım. Kitap önce İngiltere’de sonra Amerika’da inanılmaz bir başarı yakaladı. Sosyal yardım fonu ile geçinmek durumunda olan bir anne çok kısa bir zaman içerisinde kendini İngiltere Kraliçesi’nden zengin bir halde buluyordu. Kendisi üzerinde odaklanan medyanın aşırı ilgisine rağmen, zarif duruşunu ve tevazusunu hiç bozmadı. 2007 yılında, Rowling Telegraph gazetisine şöyle diyordu:

“Bazen kendime tüm bunlar gerçekten oluyor mu diye soruyorum.”

Harry potter ve felsefe taşı kitabı dünyada en çok satan kitaplar arasında ilk 5 te yer almaktadır. Ve dünya çapında 107 milyon satmıştır.

Serinin diğer kitaplarının satış istatistikleri de aşağıdaki gibidir.


Melez Prens 65 milyon
Sırlar Odası 60 milyon
Azkaban Tutsağı 55 milyon
Ateş Kadehi 55 milyon
Zümrütü Anka Yoldaşlığı 55 milyon
Ölüm Yadigarları 50 milyon

30 Ağustos 2018 Perşembe

EMRE AYDIN' IN AŞK VE SANATÇI OLUŞ HİKAYESİ

emre aydın hayat hikayesi
Emre Aydın ünlü olmadan önce, üniversitede bir kızla aşk yaşar.

Emre Aydın’ın ilk sevdiği kadındır.

Fakat her aşkta olduğu gibi, onların ilişkisinde de sorunlar vardır. Bir yandan şarkıcı olma hayali ve bu doğrultuda yaptığı çalışmalar bir taraftan da aşk ve okul hayatı…

Her üniversitelinin hemen hemen yaşadığı şeyler.

Amacı üniversiteden sonra sevdiği kadınla evlenip yuva kurmak sonra hayallerini kovalamak…

Ama kadın onu bırakıp başkasıyla evlenir okul biter bitmez.

Emre çok üzülür, günlerce üzüntüden dışarı bile çıkamaz.
Sonra herkes gibi ” terkedilmenin acısını hafifletmek için, zaten pek de mühim değildin benim için” der gibisinden şu satırları besteler.

”Git gideceksen bekleme,
farklı değilsin sende
Gideceksen bekleme..”

”Beş para eder mi varlığın ?
Ki yokluğun beni acıtsın ”

Ama içi içini yer Emre’nin…Her tartışmalarında Emre’ye, adam olmaz senden diyen sevgilisine yine besteyle cevap verir.

”Adam olmaz , dedin senden
Adam nedir , dedim içimden
Farketmezdi , değişseydim
Güvenseydim yada salıverseydim.”

Ve devam eder:

”Adam olmadı hala benden
Adam kölen olsun senin, ben olmam”

Aradan biraz zaman geçince ayrılığın ve yalnızlığın acısı Emre’yi sarmalar. İyice sevdiği kadından umudunu yitirince bu sefer sevdiği kadına bir gün pişman olacağını hatırlatır.

”Belki bir gün özlersin
Başka adamlarla
Başka şehirlerde ”

Bu da Emre’nin acısını dindirmez. Her besteden sonra başka bir besteyle ona seslenir. İçinde büyük bir yangın vardır, başka türlü dindiremiyor bu yangını.

İçine düştüğü girdapta boğuldukça boğulur. Onu ne kadar çok sevdiğini ve ne kadar çok özlediğini yazar bu sefer.

”Kapı çaldı, sen sandım, gördüm boşluğu aynada,
Bir şehir düştü, tam içimde özlemişim, anladım,
Biliyor musun ? Evimdin sen benim,
Ailemdin, nefesim, karanlıkta ellerimdin.”

”Mutlusun sen ben yokken, ben senin hiçbir şeyin,
Düşe kalka tutunurken, artık özlemek istemiyorum.”

Sevdiği kadının evliliğinden 2 yıl sonra Emre bu sefer bunları yazar ona:

”Evlenmişsin, nasıl oldu?
Bulabildin mi sonunda?
Hep anlattığın o meşhur huzuru”

Haberi yokmuş ve sonradan öğrenmiş gibi bir de bestesinde ”mış”ekini kullanır. Burada da gururunu düşünüyor, oysa işin gerçeği tam tersidir. Emre sevdiği kadının evlendiğini ilk başından biliyordur.

Ünlü olunca, hayatı değişir. Para, şöhret ve hayatına giren yeni kızlar ona her şeyi unutturur. Emre artık gününü gün ederken, her şeye sahipken, elini sallayıp ellisiyle birlikte olurken, bir gün huzurlu olmadığını fark-eder. Hiç kimsenin ve hiçbir şeyin üniversitede sevdiği o ilk aşkı kadar ona huzur vermediğini anlar.

Ve bunu da besteler.

”Hiç kimse olmadı senin gibi, olmayacak biliyorum”

Olmaz, olamaz…

Aşk karın doyurmaz belki, ama aşksız da huzur olmaz.

Savaş Yıldırak

Thomas Edison' u Dahi Yapan ANNESİ

anne hikayeleri
Thomas Edison bir gün eve geldiğinde annesine bir kağıt verdi ve “Bu kağıdı öğretmenim verdi ve sadece sana vermemi tembihledi” dedi. Annesi kağıdı gözyaşları içinde oğluna sesli olarak okudu: “Oğlunuz bir dahi. Bu okul onun için çok küçük ve onu eğitecek yeterlilikte öğretmenimiz yok. Lütfen onu kendiniz eğitin.” Aradan uzun yıllar geçtikten sonra Edison’un annesi vefat ettiğinde, o artık yüzyılın en büyük bilim adamlarından biriydi ve bir gün eski aile eşyalarını karıştırırken birden bir çekmecenin köşesinde katlı halde bir kağıt buldu ve alıp açtı. Kağıtta “Oğlunuz ‘şaşkın’ (akıl hastası) bir çocuktur. Artık kendisinin okulumuza gelmesine izin vermiyoruz…” yazılıydı. Edison saatlerce ağladıktan sonra günlüğüne şu satırları yazdı: “Thomas Alva Edison, kahraman bir anne tarafından, yüzyılın dahisi haline getirilmiş, ‘şaşkın’ bir çocuktu.”

SİNİRLENİNCE NEDEN BAĞIRIRIZ ?


öfkelenince neden bağırırız


SİNİRLENİNCE NEDEN BAĞIRIRIZ ?





Öfkelenince neden bağırırız ?
Hintli bir ermiş öğrencileri ile gezinirken Ganj nehri kenarında birbirlerine öfke içinde bağıran bir aile görmüş. Öğrencilerine dönüp “insanlar neden birbirlerine öfke ile bağırırlar?” diye sormuş. Öğrencilerden biri “çünkü sükûnetimizi kaybederiz” deyince ermiş “ama öfkelendiğimiz insan yanı başımızdayken neden bağırırız? O kişiye söylemek istediklerimizi daha alçak bir ses tonu ile de aktarabilecekken niye bağırırız?” diye tekrar sormuş.

Öğrencilerden ses çıkmayınca anlatmaya başlamış: “İki insan birbirine öfkelendiği zaman, kalpleri birbirinden uzaklaşır. Bu uzak mesafeden birbirlerinin kalplerine seslerini duyurabilmek için bağırmak zorunda kalırlar. Ne kadar çok öfkelenirlerse, arada açılan mesafeyi kapatabilmek için o kadar çok bağırmaları gerekir.”

“Peki, iki insan birbirini sevdiğinde ne olur? Birbirlerine bağırmak yerine sakince konuşurlar, çünkü kalpleri birbirine yakındır, arada mesafe ya yoktur ya da çok azdır. Peki, iki insan birbirini daha da fazla severse ne olur? Artık konuşmazlar, sadece fısıldaşırlar çünkü kalpleri birbirlerine daha da yakınlaşmıştır. Artık bir süre sonra konuşmalarına bile gerek kalmaz, sadece birbirlerine bakmaları yeterli olur. İşte birbirini gerçek anlamda seven iki insanın yakınlığı böyle bir şeydir.”

Daha sonra ermiş öğrencilerine bakarak şöyle devam etmiş: “Bu nedenle tartıştığınız zaman kalplerinizin arasına mesafe girmesine izin vermeyin. Aranıza mesafe koyacak sözcüklerden uzak durun. Aksi takdirde mesafenin arttığı öyle bir gün gelir ki, geriye dönüp birbirinize yakınlaşacak yolu bulamayabilirsiniz.

28 Ağustos 2018 Salı

LİSELİ AŞK HİKAYESİ

lise aşkı hikayesi
Liseye daha yeni geçmiştim. Okulum çok güzeldi, yani onuncu sınıflar asla dokuzuncu sınıfları ezmezdi. Okulun ikinci gününden itibaren servisim ayarlanmıştı. Serviste herkes onuncu sınıftı. Sıcak kanlılardı, fakat içine kapanık birisi olduğum için onlara soğuk davrandım. Haliyle onlarda beni görmezden geldiler. Servisin ilk gününden itibaren tamı tamına bir ay boyunca bana bakan bir çocuk vardı. Güzel bir insan değildim, sivilcelerim ve kilolarım vardı. Onunda kiloları ve sivilceleri vardı fakat tam hayalimdeki insandı. Şuan suratınızın aldığı ifadeyi tahmin edebiliyorum. Ama birde şöyle düşünün; benim kilolarım varken, neden ondan fit bir vücut isteyeyim ki? Sivilcelerim varken neden ondan mükemmel bir cilt isteyeyim ki? Her şeyden ziyade, neden onu dış görünüşüne göre yargılayayım ki?O ne kadar kusursuz olmasa da çevresi genişti, ve dilese kolaylıkla kendine birisini bulabilirdi. Onuncu sınıftı.  Buna rağmen bana baktığı için amacının kötü olduğunu düşünmüştüm. Günlerce o bana bakardı, ben ‘’neden’’ diye düşünürdüm. Servisin birinci ayına vardığımda artık yalnız olmaktan sıkıldığımı fark ettim ve servisteki en sevecen kızla diyaloğa girdim. Bir hafta içerisinde beni de aralarına almışlardı. Bir gün yine serviste sohbet ederken o yanıma geldi ve; ‘’Abim sende ne çabuk alıştın.’’ dedi. Başımı öne eğip, gülmemek için ağzımı kapattım. Sonra; ‘’Benden sadece bir yaş büyüksün.’’ dedim. ‘’Tamam kardeşim.’’ dedi. Açıkçası biraz şaşırmıştım. Sonuçta bir ay boyunca bana bakınca bambaşka şeyler halay etmiştim fakat amacı kötü değildi belli ki. Üzerinden birkaç hafta geçmişti. Yine sohbetler, kahkahalar derken evimin bulunduğu sokağa girmiştik. Çantamı alıp ayağa kalktım ve benimle birlikte o da ayağa kalktı. ‘’İddiada kaybeden,’’ dedi ve gözlerimin içine uzun uzun bakıp, ‘’aşkta kazanırmış.’’ dedi. Sonra ortamı bozup, ‘’Bizde o da yok.’’ dedi. Sonra hiçbir şey olmadı ve indim. Ertesi gün yine sohbetler kahkahalar derken arkamda o oturuyormuş. Ve bir anda başımı kaldırınca oturduğum koltuğa kollarını yaslayıp beni izlediğini gördüm. Mest olmuş gibi bakıyordu. O kadar masum bakıyordu ki, gözlerimi ondan almak imkansızdı. O bakışların masumiyetini görünce onun bana kötü bir şey yapacağı düşüncesini silip attım. Ve her şey o an başladı. Küçük bir kartopunu karla dolu bir yokuştan aşağı iteklerseniz, yolun sonunda sizi kocaman bir kartopu bekler. Duygularımda tam anlamıyla böyleydi. O andan itibaren duygularım katlanarak büyümüştü. Kendime engel olamıyordum, kendimi onu sevmekten alıkoyamıyordum. Bir yıl boyunca bu böyle gitti. Yaz tatiline girmiştik. Üç ayım berbat geçmişti. Bütün günüm ağlamak ve burnumu silmek için mendil aramakla geçmişti. Çünkü 11 ve 12. sınıflar sabahçıydı. Yani onu bir daha görmem imkansızdı. Sonunda okullar açılınca alışmak zorunda olduğumu kabullenmiştim. Tamı tamına üç gün sonra ailem amcamın başına gelenlerden dolayı birkaç günlüğüne şehir dışına çıktılar. Bende anneannemle kalıyordum. Okulların açılmasından bir hafta sonra uyuyakalan anneannemin üstünü örtüp odama geçtim. Onun fotoğrafına bakıp birkaç gözyaşı döktüm ve yastığımın tersini çevirip uyumaya çalıştım. Saat gece 1.30 civarında telefonuma mesaj gelmişti. Mesaj sesiyle kolay kolay uyanacak birisi değildim ama onu düşünmekten hiç uyumamıştım ki. Mesaja bakmak için kalktım. Muhtemelen annemden gelmişti. Her gün amcamın durumunu bana aktarırdı. Fakat mesaj bilinmeyen bir numaradan gelmişti. ‘’Ekmek al.’’ yazıyordu. Aptal bir şaka olduğunu düşünüp yatağıma geri döndüm. Fakat birkaç dakika sonra tekrar mesaj geldi. Sinirle yerimden fırladım. ‘’Hadisene.’’ Sinirlenmiştim. Bu yüzden üzerime bir ceket alıp evimizin solunda duran bakkala yol aldım. Saçlarım rüzgardan dolayı bir sağa, bir sola uçuşuyordu. Bakkala bakınca kapalı olduğunu gördüm. Arkamı dönüp gidecekken önünde birisinin beklediğini gördüm. Uçuşan saçlarıma rağmen yüzünü ayırt edebiliyordum. Orada dikilen kişi, bana bir yıl boyunca bakan çocuktu. Beni gördüğü anda ayaklandı ve bana doğru gelmeye başladı. Sarı sokak lambasında bile parıl parıl parlayan kahverengi gözlerine baktım. Ne denilebilirdi ki? Aslında hiçbir şey söylemeyip sabaha kadar gözlerine bakmak isterdim. Ellerinin titrediğini fark etmiştim. Heyecanlı mıydı, yoksa üşüyor muydu? Sonunda sessizliği bozan o oldu. ‘’Günaydın.’’ Bir anda ortamdaki heyecanı silip süpürmüştü. Ufak çaplı bir kahkaha atınca o da bana katıldı ve doya doya güldük. Sonunda yine kabuklarımıza çekildiğimizde ‘’Yapamadım,’’ dedi ve ekledi, ‘’senden gidemedim.’’ Kozasından daha yeni çıkan kelebeklerin içimde kanat çırpışını duyabiliyordum. Sonra ne mi oldu? Yıllar böyle böyle geçti. Lise bitti, üniversite kazanıldı... Daha neler neler. Şimdi her gece yatmadan önce telefonuma ‘’günaydın’’ mesajı geliyor.    Velhasıl kelam, ümidinizi asla yitirmeyin. Elbette üzücü olaylarda olacak, fakat güzel şeyler olmayacak diye bir şey yok ki. Asla, ‘’asla’’ demeyin. Ve şunu unutmayın; ‘’Gecenin en karanlık olduğu an, şafağa en yakın zamandır.’’




Kaynak: https://xapelloli.tumblr.com/

DUMAN' IN SAHNEDEKİ AŞK HİKAYESİ

sahne hikayeleriDuman'ın solisti Kaan Tangöze 2002 yılında bir bar konserine gider. Konser öncesi 6 yıllık Türkiye güzeli sevgilisi Ahu ile kavga etmiştir. Kaan'ın hiç bir konserini kaçırmayan Ahu, o gece konsere gelmemiştir. Kaan'ın gözleri tüm gece Ahu'yu arar ve onu affetmesi için ona yazdığı tüm şarkıları ard arda okumaya başlar. Ah, Haberin yok ölüyorum, Köprüaltı, Senin gibi… Kaan'ın Bal şarkısını seslendirdiği sırada Ahu'nun kendisini odasında asarak intihar ettiği haberi gelir. Kaan o günden sonra 15 gün boyunca evden çıkmaz, Ahu'nun intihar ettiği evi ateşe verir ve bir daha asla Bal şarkısını seslendirmez. Bir gün bir açık hava konserinde seyircinin ‘Bal’ diye tempo tutmasının ardından Kaan, seyirciye arkasını dönerek gökyüzünü işaret eder ve son kez Bal şarkısını seslendirir. Arkasından 'Haberin Yok Ölüyorum’ parçasını da ağlayarak seslendirerek acısını hayranları önünde yaşar

Warren Buffett' ın Hayat Hikayesi - Kısa Özet

Warren Buffett, dünyanın en zengin ve en başarılı yatırımcılarından biridir. Ancak onun hikayesi, sadece bir milyarderin hikayesi değildir. ...