27 Ağustos 2018 Pazartesi

38 SENELİK DERİN AŞK HİKAYESİ

Geçenlerde okuldan çıktım keyfim bozuktu, bi banka oturdum evin oralarda müzik falan dinliyordum. O sırada abinin biri geldi, anason kokusundan anladım birinin geldiğini, sağlam içmişti. Oturdu yanıma, baktım bir şeyler konuşuyor kulaklığı çıkardım selam falan verdim. Muhabbet ettik biraz adı Abdullah'mış 30'larının sonunda bi abiydi, dışardan görsen içtiğine inanmazsın öyle bir adamdı. “Abi niye içtin, hayırdır anlat istersen.” falan dedim. Anladım gene aşk mevzusu, dedim hayırlısı. Adam da sarhoş olunca başladı anlatmaya…

Bir kadın var, bak bu öyle sıradan biri değil. Tanıdığım en güçlü kadın, bu kadınla uzun zamandır yaşıyoruz. İsmi yok bu kadının, soyutlanmış birisi, hayalim yani. 38 senedir beklediğim biri diyeyim gerisini sen anla. Bakma öyle, “Ruh hastası değilim, sadece hayallerimle yaşıyorum ve hayalimdeki kadını hiçbir bedende bulamıyorum.” benim sevgim taparcasına anlayacağın. Hiçbir kadın kaldıramıyor bunu, ya da ben fazla abartıyordum. Bak bir şair vardı, Ümit Yaşar Oğuzcan'dı herhalde, biliyorsundur muhtemelen. Bu adam gibi benim sevgim, fakat ben onun gibi şiir yazamıyorum, süslü cümleler kuramıyorum en fazla sarılırım. Bak bu hayalimdeki kadın işte, kimsenin kaldıramayacağını düşündüğüm sevgiyi kaldıran kadın. Onunla tanıştım bir ay önce, kafenin birinde görüştüm o gün, aynı günün akşamında barın birinde karşılaştım onunla. Dikkatimi çekti güzel ve alımlıydı, dudakları dolgundu, kumral saçları vardı uzun uzun, teni biraz kavruktu ve gülümsemesiyle ortaya çıkan mükemmel bir gamzesi vardı. Etkilenmiştim, yanına gidip oturdum birkaç bira ısmarladım sonra o bana ısmarladı derken kafamız hafiften çakır olmaya başladı. O anlattı ben dinledim, ben anlattım o dinledi. Benim kadın halimdi büsbütün gösterdi kendini, barın kapanma saatine doğru evine davet etti içmeye devam edelim, sohbet edelim falan dedi. İşim yoktu gittim. Yolda sordum, bira falan alalım mı diye, “Gerek yok gel” dedi. Vardık evine, 5. katta oturuyormuş, girdik kapıdan içeri salonu gösterdi “Otur sen, ben geliyorum” dedi. Evin her yanı kitaptı ve bu kitaplar aptal aptal yazarlara ait değildi, Oğuz ATAY, Sabahattin Ali, hatta inanır mısın Ümit Yaşar OĞUZCAN bile vardı hemde kitaplar ilk basımdı. İsmini bilmediğim bu kadına hayranlık duymaya başladım, kitaplara biraz daha bakıp oturdum koltuğa. O da geldi zaten 5 tane 6'lı bira kutusu biraz çerez getirdi, muhabbet ortamı anlayacağın. Konuştuk öyle kendinden bahsetti, soyutlaşmış birisini yaratmıştım ben zihnimde ve o düşüncelerimin somutlaşmış bir haliydi. Hayranlığım farklı bir noktaya çıktı ona karşı, sevgiye dönüştü, sanırsam aşık olmaya başlamıştım, o anlatıyor ben dinliyordum. Bak sana yemin ederim günlerce konuşsun dinlerdim, sesinde bir şey vardı sanki anlam veremediğim bir sihir… Biralar bitti muhabbet bitmedi, kalktım kahve yaptım içtik, kalktı çay koydu 5 demlik çay içtik. İnan bana muhabbet ettiğimiz sırada aklımda onunla yatma gibi bir fikir oluşmadı, gecenin sonunda yatmadık da zaten. Ancak muhabbeti bile beni baştan çıkarmaya yetmişti…

Sabah koltukta uyandım, burnuma yumurta kokusu geliyordu ve şey kızarmış ekmek kokuyordu. Biraz şaşkındım, hiç tanımadığım, adını bilmediğim bir kadınla sabaha kadar içtik ve sabah bana kahvaltı hazırlıyordu. Gittim yanına günaydınlar muhabbeti falan yaptık, kaçta kalktığını sordum, uyumadığını söyledi. Biraz fazla açık sözlüydü “Sabaha kadar beni izlemiş” öyle dedi. Gülümsedim, kahvaltıya oturduk ismini sordum “İsmimin önemi yok, istersen Begüm, istersen Cansu, istersen Aysu, istesen Müjgan…” dedi. Pekala diyebildim ve kahvaltıyı yaptık. Dışarı çıkacağını, anahtarı kitaplığa koyduğunu söyledi. Şaşkın bir ifadeyle tamam dedim, akşama kadar kitap okudum ev kütüphane gibiydi, diğer bir deyişle cennete düşmüş gibiydim. Akşam saat 8 civarında kapı çaldı, açtığımda kimse yoktu aşağıya baktığımda bir mektup gördüm, siyah bir zarf içinde bir mektup. Mektubu alıp kapıyı kapattım. Hazır çay koymuştum içerken mektubu okumaya başladım.

“Abdullah öncelikle gizemli davrandığım için üzgünüm, ama korktum anlamanı beklemiyorum. Ben Mısra, fazla kurcalama beynini lisedeki o sessiz kızım ben. Bundan tam 21 sene önce tanışmıştık senden, 19.03.1997 yılında yani. Hatırlıyor musun ben sana hoşlandığımı söylemiştim, sen de bana hissiz biri olduğunu söylemiştin. Ah, ne yıllardı değil mi? Ben 21 senedir seni izliyorum, takip ediyorum. Hayatını uzaktan uzaktan izledim hep, yanına gelmeye korktum, çekindim işin açıkçası. Normalde de gelmeyecektim zaten, ancak doktorum rahatsızlandığımı söyledi, ölüm tarihimi falan söyledi. Yani sen bunları okurken ben muhtemelen ölmüş olacağım, dün gece için yaşadım ben hayatımı. Seninle oturup birkaç kadeh şey içmek için bir ömür sürdüm. Oldu da teşekkür ediyorum sana, mutlu ölmeme sebep olduğun için.

Dipnot: Bu ev ve adreste yazılı kütüphanenin tapusu vs aktarım işlemleri için avukatıma gerekli yetkiyi verdim. Hepsi sana ait, binlerce kitap. Benim hayattaki tek varlığım bunlar ve artık onlar senindir.

İlk aşkım, sevgilerimle Mısra…”

Adam bunu anlattıktan gözleri doldu gitti, hiç bir bok anlamadım niye böyle yaptı, neden gitti? Tek bildiğim at gözlüğüyle bakmamak gerekiyor hayata, mutluluk bizi bir yerlerde izliyor olabilir. Kaldırıp kafanızı bakın, mutluluğunuzu çöpe atmayın…


Kaynak: http://siirselutopya.tumblr.com/

1 yorum:

  1. Merhaba bloğunuzla yeni tanıştım ve adeta baştan sona kadar okudum gibi bir şey oldu. Bende bir blogger olarak sizden yazılarımı daha deriinden yazma konusunda çok şey öğreneceğim Burada link vereek yüzsüzlük mü yapıyorum bilemiyorum onaaylamak yada silmek sizin ellinizde ama sizinle ve bloğunuzu ziyeret güzel kalpli insanlarla paylaşmak istedim. İyi Bloglar Hoş zamanlar dilerim
    https://neguzelask.blogspot.com/2019/09/sensiz-yasamay-ogrenemem-ben.html

    YanıtlaSil

Warren Buffett' ın Hayat Hikayesi - Kısa Özet

Warren Buffett, dünyanın en zengin ve en başarılı yatırımcılarından biridir. Ancak onun hikayesi, sadece bir milyarderin hikayesi değildir. ...